247 views 16 mins 0 Yorumlar

DPD BAŞKANI AV. KEMAL KAYA YENİ AKİT GAZETESİNE RÖPORTAJ VERDİ

Tarihinde Yayınlandı Bilgi, Faaliyetlerimiz
Mayıs 12, 2019

 

DIŞ POLİTİKA DERNEĞİ BAŞKANI KEMAL KAYA:

“EKONOMİK GÜÇLENDİKÇE BAĞIMSIZLIK YÜKSELDİ”

Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerinde 10 yıl öncesine kıyasla daha bağımsız olduğunu söyleyen Dış Politika Derneği Başkanı Kemal Kaya , ‘’ Her şey ekonomiyle dönüyor. İktisadiyatınız güçlüyse söz söyleme hakkına sahip oluyorsunuz. Eskiden ‘Askerlerin geçişine izin vermezseniz kredi vermeyiz’ deniliyordu. Memurlara maaşların ödenemeyeceği konuşuluyordu. Ekonomimiz iyi olmazsa Amerika‘nın eyaleti olarak gözüküyorsunuz. Bugün ABD ili olan ilişkilerimizde çok daha bağımsız davranabiliyoruz ‘’dedi. Kaya, ‘’Türkiye AB ‘’ye girerse, AB süper güç olur ‘’ dedi.

KONUŞAN: FAHRETTİN DEDE

Geçtiğimiz yıl kurulan Dış Politika Derneği’nin Başkanı’yla Şişli’deki dernek merkezinde buluştuk. Türkiye ABD ilişkilerinin eskisine göre çok daha eşit dengede geliştiğine söyleyen Avukat Kemal Kaya’nın Suriye politikası için de iki önerisi var!
Obama ikinci defa ABD Başkanı oldu. Nasıl okumak gerekiyor.
Bir defa Obama’dan önceki 8 yılı değerlendirmek gerekiyor. Cumhuriyetçiler’ in iktidarında NeoCon tabir ettiğimiz insanların etkisiyle dünyayı savaş alanına çevirmişlerdi. Afganistan ve Irak’ın işgali ve daha pek çok alanda saldırgan sayılabilecek politikalar sebebiyle başta bölge hakları, içeride de Amerikan toplumunda olumsuz yankıları oldu Bush döneminin… Irak’ta 2 milyon civarında insan ölü ya da kayıp, bir o kadar dul kadın var! Yetim çocuklar var… Bir sosyal yara var Ortadoğu’da… Obama 4 yıl önce ilk geldiğinde Irak’taki savaşı bitireceğini söylemişti. Bir ölçüde bu savaşın sonlandırıldığını görüyoruz. Cumhuriyetçiler, orta ve üst gelir grubuna hitap ederken; Obama alt gelir grubunu, Hispanikleri ve siyah Amerikalıları temsil etti. Ve bu söylemler dört sene öncesinde biraz daha az farkla kabul görürken bu gün daha ciddi bir etkisi var. Sağlık reformu ve alt gelir grubuna yönelik sosyal politikalar etkili oldu Obama’nın zaferinde…

AKDENİZ’DE STRES ORTAMI

Önümüzdeki 4 yılda nasıl bir Obama görürüz?

Önümüzdeki 4 yılı da Obama‘nın ilk 4 yılına benzer politikalarla geçireceğimizi düşünüyorum. Rusya ile olan politikalarda rekabetin arttığı bir döneme girilecektir. Ama hem Obama’nın hem de Putin’in seçimleri geride bırakmış olması daha oturgan politikaların izlenmesine yol açacaktır. Bu açıdan önümüzdeki yılları dünya daha rahat geçirecektir. Önümüzdeki yılların karşılıklı menfaatlerin, savaş düzeyinde ve yüksek sesle konuşulduğu bir dönem olmayacağı düşüncesindeyim. Ama en belirleyici faktör enerji ihtiyacı ve bu ihtiyacın nasıl karşılanacağı olacaktır. Rusya’nın Akdeniz’deki çıkarlarını korumak istemesi ve Amerika’nın çıkarlarıyla Rusya’nın çıkarlarının çelişmesi şüphesiz belirli bir stres ortamı oluşturacaktır.

OBAMA’NIN ARTISI SALDIRGAN OLMAMASI

Ancak Cumhuriyetçiler ’in kazanma ihtimaline karşılık daha huzurlu bir dünya oluşacaktır. Türkiye ile ilişkilerinin de çıkarlar temelinde daha müspet gelişeceği inancındayım.

Peki algı düzeyinde bir soru sormak istiyorum. Son iki seçimde Obama’nın Müslümanlığı çokça tartışıldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz bunu?

Obama ’nın Müslümanlığı ile alakalı spesifik bir bilgimiz olmamakla beraber, tek olumlu işaret bir adının Hüseyin olmasıdır. Obama ile alakalı görüşlerimizin olumlu olmasındaki en büyük etken, ‘en azından saldırgan bir politika görmeyişimizden’ kaynaklanıyor. Tabii ki bir devlet politikası uygulanıyor. Devlet politikasının uygulandığı yerlerde lider kim olursa olsun, o politika uygulanıyor. Ancak saldırgan olmadığını, stabil bir durum oluştuğunu görüyoruz.

Obama’ nın yeniden seçilmesinin Ortadoğu’ya etkisi ne olacak? Büyük Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı ekseninde kırılgan bir süreç yaşayan bir Ortadoğu var…

Ben en başta Arap Baharı’nı Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir sonucu olarak görmüyorum. Arap Uyanışı, toplumda biriken bir enerjinin açığa çıkması durumudur. Ortadoğu’daki liderlerin tamamına yakını demokratik olmayan ortamlarda iktidara gelmiş ve halkı yönetime katmadılar. Yalnızca iktidarlarını devam ettirecek politikalar izlediler. Kimi zaman ülke içinde kendilerine destek veren elitist gruplarla korudular iktidarlarını kimi zaman da dışarıdan aldıkları desteklerle…
Halk da buna tepki verdi. Arap uyanışı da buna refleks olarak doğdu. Önümüzdeki 5 yılda Arap uyanışının artarak devam edeceği bir ortam oluşacak. Gerek Körfez ülkelerindeki, gerekse Afrika’daki diğer ülkeler ‘şimdiye kadar neden demokratik yolları kullanmadıkları yönünde izahat vereceklerdir.’ En azından bunun zorunluluğunu hissedeceklerdir. Hatta Arap Baharı Ortadoğu’daki potansiyeliyle Asya’nın içlerine kadar, Orta Asya’ya kadar yayılacaktır.

Türkiye’de de Arap Baharı’na benzer bir süreç yaşanacağı iddiasının nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerek Afrika’daki gerek Asya’daki ülkelerle Türkiye’nin kıyası kabil değildir. Ağır aksak da olsa Türkiye’nin demokrasi anlayışı her geçen gün geliştiriliyor. Şeffaflaşma, demokrasileşme her geçen gün gelişiyor. Tabii Türkiye’nin bir bahar sürecine girmesi gibi bir durum mümkün değil… Ama bizim en büyük sorunumuz yaşadığımız kardeş kavgası. Bir an önce ülkemizin güneydoğusundaki kardeş kavgasının bitirmemiz gerekiyor.
Eskiden 51’inci eyalet olduğumuz yönünde tartışmalar çıkardı… Geldiğimiz noktada bir değişiklik oldu mu?
Her şey ekonomiyle dönüyor. İktisadiyatınız güçlüyse söz söyleme hakkına sahip oluyorsunuz. 2000’li yıllarına başında iktidara gelen yapıya ‘’Askerlerin geçişine izin vermezseniz kredi vermeyiz’’ deniliyordu. Memurlara maaşların ödenemeyeceği konuşuluyordu. O noktadan bugün IMF’ye ‘en azında söylem düzeyinde’ borç verir hale geldik. Yani bir 10 yıl öncesine göre bugün ekonomimizin gelişmişliği açısından büyük farklar var. Ekonominiz güçlü olursa bağımsız politikalar üretip, dış politikada çeşitli argümanlar ileri sürebiliriz. 2000’li yılların başlarında 2012’ye gelen süreçte artık daha bağımsız bir dış politika izlediğimizi görüyoruz.

ESKİ İKTİDARLAR TÜRKİYE’NİN GÜCÜNÜN FARKINDA DEĞİLDİ

Bu da iftihar edilecek bir durumdur. Tabii hiçbir zaman 51’inci eyalet olduğumuzu düşünmedim ama ekonomik sıkıntılar sebebiyle de bir görüntü oluştuğu bir gerçek. Ekonomi derecelendirme kuruluşu artık not artırma yönünde bir politika izliyor. Ekonomimiz iyi olmazsa Amerika’nın eyaleti olarak gözükürsünüz. Bugün ABD ile olan ilişkilerimizde de çok daha bağımsız davranabiliyoruz.
Ekonomi dışında izlenen politikaların da etkisi var mı bunda?…
Şüphesiz temel dinamizmi ekonomi olan bir değişim süreci yaşanıyor. Yakın geçmişe kadar Türkiye’nin gücünün farkında olmayan iktidarlar tarafından yönetiliyorduk. Devekuşu gibi kafamıza kuma gömüp soğuk savaş yıllarında bir türlü çıkmıyorduk. ’’Yurtta sulh, cihanda sulh’’ diyorduk ama etrafımızda da alakadar olamıyorduk. Türkiye küresel manada koca bir güç. Bizim hem Avrupa, hem de Ortadoğu coğrafyasında yaşayan insanlara karşı ahlaki sorumluluklarımız var. 100 yıl öncesinde aynı pasaportla bu topraklarda dolaşabiliyorken bugün ‘’Suriye ile ne alakamız var ‘’ diyemezsiniz. ‘’ Suriye bizi ilgilendirmez’’ diyemezsiniz. Sizin bir defa ahlaki sorumluluklarınız var. Bakın yanı başımızdaki gayr-i Müslim komşularımızla alakalı da aynı durum geçerli. Yunanlılar bize İngilizlerden daha uzakta değildir. Bugün de ‘’yumuşak güç’’ ve ‘’sıfır sorun’’ politikası bu manada Türkiye’nin çevresini değiştirdi. Türkiye’nin ve Sayın Davutoğlu’ nun bu politikalarına devam etmesi gerekmektedir; varsın birileri ‘Küçük Enver’ desinler…
Afrika ve Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilerimizde bir zorluk yaşıyor muyuz?

Şimdi Afrika’daki yahut Ortadoğu’daki bir devletin ilişki kurmasıyla Türkiye’nin ilişki kurması arasında çok büyük farklar var. Türkiye’nin büyüklüğü de burada zaten… Mesela bir batı Afrika ülkesi ile Fransa ilişki kurduğunda onları geçmişte sömürmüş bir ülke konuşmuş oluyor. Ama Türkiye konuştuğunda, Türkiye müzakerelerde bulunduğunda aynı medeniyet değerlerini paylaşmış iki ülke konuşmuş oluyor. Çünkü aynı medeniyet havasından beslenmişiz. İşgalcinin oturmasıyla Türkiye’nin oturması farklıdır.

TÜRKİYE AB’YE GİRERSE, AB SÜPER GÜÇ OLUR!
Türkiye’nin bitmek bilmeyen Avrupa Birliği macerası var… AB ile ilişkilerimizde nasıl bir süreç yaşayacağız önümüzdeki dönemlerde?
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi durumunda AB ‘ süper güç’ olur. Çünkü Türkiye’nin bugün bir görüntüsü vardır. AB, bu durumda Türkiye’nin ‘ soft power’ ta bir ettiğimiz ‘ yumuşak gücünden faydalanacaktır. Saraybosna’ da konuştuğum bir nine ’’Bizi niye bırakıp gittiniz’’ derken Filistin’de El-Halil Camii’nden çıktığımda da bir geçten aynı sözleri işittim… İşte Türkiye’nin çehresi budur. Bu aynı zamanda Osmanlı’nın emperyalist politikalar izlediğine dair iddialara da cevaptır.

SURİYEDE’DEKİ İKİ HATA! DİYALOG OLMADAN OLMAZ!

Peki ‘sıfır sorun’un, ‘sıfır komşu’ya çevrildiği eleştirileri yapılıyor…
Hayır…“ Sıfır sorun“dan sıfır komşu’ya geldiğimize inanmıyorum ben… İktidar kliklerinin değişmesi bizi elbette ki zor durumda bırakıyor olabilir ama uzun vadede kazançlı çıkacağımız düşüncesindeyim. Bu süreç sancılı olacaktır.
Peki Suriye özelinde konuşacak olursak batağa mı saplandık?
Hayır, öyle bir şey söz konusu değil. Türkiye hep iyi niyetle yaklaştı sürece.. AK Parti iktidarı döneminde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 60-70 defa Suriyeli yetkililerle ortak toplantı yaptı. Tabii bu özgürlük hareketleri ortaya çıkınca Türkiye, halkın yönetime ortak olmasını istedi. Ama Türkiye’nin bu taleplerine kulak tıkandı.
Peki bu süreç hataları var mı?
Hatamız var! 2 temel ve kritik hatamız var Suriye’de! Şam yönetimiyle diyalogu tamamen kesmemiz hatamızdır. Bizim yeniden Suriye yönetimiyle diyaloğu tesis etmemiz gerekiyor. Suriye yönetimi meşrutiyetini kaybetmiştir fakat bizim yine de diyalog tesis etmemiz gerekir. Düşürülen jetimizin hesabını Şam’daki dışişleri konutunda sorsak daha iyi sonuç alırdık.
İkinci hatamız nedir?
Avrupa Birliği’ne çok fazla güvendi Türkiye… Türkiye tamamıyla kendi politikalarını izlemelidir. Biz Şam yönetimiyle diyaloğu kesip Avrupa ülkeleriyle diyaloğa girince onlar da bizi yalnız bıraktı.
Bahsettiğiniz hataların telafi edilmesi adına ne yapılmalı?
Şam yönetimiyle diyalog kapısının acilen açılması gerekiyor. Ne kadar zalim olurlarsa olsunlar halen o koltukta oturuyorlar. Bir şekilde Suriye’deki kıyımdan sorumlu olan azınlık yönetiminin ülkeden güvenli bir şekilde çıkartılıp güvende yaşamaları adına yardım edilmelidir.