Suriye de Arap Baharının etkisiyle başlayan olayların başlangıç tarihi olarak ülke içerisinde yaşanan ilk hareketin 26 Ocak 2011 olduğunu görürüz ki bu tarihin üzerinden yaklaşık iki yıl gibi uzun bir süre geçmiştir. Arap baharıyla başlayan halkların uyanışı hareketi Tunus, Libya, Mısır gibi ülkelerde çok uzun sürmemiş iken bunun aksine Suriye de neden bu kadar zaman geçmiştir diye düşünebiliriz.
Bu noktada tüm Arap ülkelerinin üzerinde yapılan hesapları ve ortaya çıkacak sonuçların dünya denkleminde nerede duracağını kestirebilmek oldukça önemli bir yer tutar ki ülkelerin komşularıyla olan ilişkilerinden tutun doğal zenginliklerine, bölgelerinde ki jeopolitik, kültürel, stratejik, askeri özelliklerinden halklarının geçim kaynaklarına, yönetimde bulunan şahsiyetlerin batılı güçlerle olan ilişkilerinden vatandaşlarına ne kadar özgürlük tanıdıklarına kadar birçok özelliğinin ön plana çıktığını söylemek mümkündür.
Beşar Esad Avrupa da eğitim görmüş bir doktor olarak babasından sonra görevi almış fakat şuan itibariyle 40.000 civarında bir sayıya ulaşan vatandaşının öldüğü bir devlet başkanı sıfatıyla dünya siyasetinde yer almaktadır. Suriye ye komşu ülkelere yüzbinlerce insan sığınmakta Türkiye de Kasım başı itibariyle 105.000 Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır ve bu sayı her geçen gün artmaktadır.
Tabi insanın psikolojisi bu zulmü kaldırmakta da zorlanmakta aç susuz biçare insanların yakın coğrafyalara sığınmasından tabide bir durum ortada gözükmemektedir. Vatandaşlarının ne durumda olduğunu gören hele de bir tıp doktoru devlet başkanının her şeyden önce insan olarak kendi halkıyla empati yapması gerekmektedir ama bu zamana kadar geçen süre zarfında maalesef böyle bir vakurlu duruş kendisinden görülememiştir. Bu durumun öncelikli sebebi Esad ın kendisine verilen görevi yerine getirmek mecburiyetinde kalması gerçeğiyle hareket etmesidir. Çünkü Suriye gerçeğinde şuan dünyada bir güç dengesi çatışması yaşanmaktadır aslında tiyatronun sahnesinde Suriye halkı arka tarafında ise Rusya, İran ve Çin diğer tarafta ise ABD, İsrail ve Avrupa Birliği ülkeleri bulunmaktadır.
Türkiye ise ezilen halkın yanında yer almaktadır almalıdır da en doğal olanı da budur zaten biz ülke olarak en uzun kara sınırımızın bulunduğu, dini ve kültürel bağlarımızın olduğu hatta özellikle Hatay ve Kilis te yaşayan vatandaşlarımızın akrabalarının bulunduğu kardeş Suriye halkının yaşadığı zulüm karşısında vakurlu bir şekilde yanlarında yer almalıyız. Sayın Davutoğlu nun söylediği gibi Suriye gerçeğinde bizim önümüze üç yol çıkmıştır.Bu yollardan birincisi biz hükümet olarak Esad ın yanında yer alabiliriz, ikincisi Suriye halkının yanında yer alabiliriz ve son olarakta bu olaylar karşısında nötr kalabiliriz. Biz en doğal şekilde ezilen, katledilen, yok edilmeye çalışılan Suriye li kardeşlerimizin yanında safımızı belirledik.
Dünya denkleminde güç karşılaşmasının ortaya çıktığı Suriye de her iki kutup içerisinde bulunan maalesef mezhep farklılığı sebebiyle İran da ki yönetimde halkın suni halkın yok edilmesini izlemekte hatta kılını dahi kıpırdatmamaktadır. Durum böyle olunca da İslam ülkeleri arasındaki askeri, kültürel, siyasi, ekonomik birlikteliklerin yani İslam NATO sunun, İslam OECD sinin ve D8 çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz.
Bosna Hersek te aynızı olmadı mı Batı savaşta müslümanlar şehit edilirken kılını kıpırdatmadan izledi fakat merhum Bilge Lider Aliya İzzetbegoviç in liderliğindeki Müslümanlar lehine savaş dönmeye başladığı an hemen telaş içerisinde masaya oturup barış anlaşmaları imzalatmak istediler ve bunu da yaptılar. Yaşanmış tecrübelerden devlet adamlarının ders alması ve karşılaşılan sorunların çözümünde bunları kullanabilmesi her zaman önem arz etmiştir.
Yaşanan zulmün önüne geçebilmek adına en makul ve verimli çözümün masaya oturmaktan geçeceği çok net bir biçimde görülmektedir. Dolayısıyla iplerin gerildiği hatta koptuğu Suriye yönetimiyle bir şekilde bir an önce ivedi bir halle diplomatik ilişkiler başlatılarak masada bu zulüm sona erdirilmelidir aksini düşünürsek herhangi bir askeri yöntem düşünülürse ülkemizin çıkılmaz bir kuyuya düşebileceği gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Bunu hem vicdanımız hem de Suriye li kardeşlerimiz için yapabilirsek insanlığın kazanacağını tahmin etmek hiçte zor olmayacaktır hiçbir şey için geç değildir konu insan hayatıysa.
Yrd.Doç.Dr. Mustafa YURTTADUR
DPD Ekonomi/Finans Sorumlusu