Giriş:
II. Sanayi Devrimi diye de adlandırılan Teknoloji Devrimi çelik, tren rayları, petrol, elektrik ve kimyasal teknikler sayesinde oluşmuştur. Esasında diğer tekniklerin oluşmasında da temel pay bir şekilde yine petrole aittir. I. Sanayi Devrimi sırasındaki dişli, piston, kayış ve kasnakla çalışan basit mekanik aletlerin aksine Teknoloji Devrimi sırasında kullanılan makinelerde bilim adamlarının fizik ve kimya alanında yaptığı büyük buluşlar teknolojiye aktarılmıştır. Teknoloji Devrimi ile gelişen ABD ve Almanya, dünya lideri olmuştur.(1) Bu yazılanlar geçmiş asırda dünyanın kaderini tayin eden buluşlarda adeta bir tetikleyici vazifesi görmüş olan petrolün önemini anlayabilmek adına kafidir. Çünkü artı-değerin bu denli artması ancak üretim ağının insan emeğinin dışında bir güç ile çalışması ile mümkün olacaktır. Bir asırdan fazla bir süreden beri dünya iktisadının üzerine oturduğu ve sistemin döngüsünü sağlayan kitle üretimini mümkün kılan enerjinin ana kaynağı olan petrol aradan geçen onca zamana karşın önemini yitirmemekte, aksine mevcut kaynaklara alternatif yeni havzaların arayışımı için küresel ölçekte bir güç mücadelesine sahne olmaktadır.
Hazar Bölgesi diye tanımlanan bölge bu savaşta büyük güçlerin gözlerini diktikleri en güncel alanlardan biridir. Orta Doğu’ya nazaran uzun yıllar Sovyet egemenliğinde kalmış olmasından ötürü çok daha bakir olduğu bilinen bu bölge gelecekte yaşanması beklenen petrol kıtlığına karşı dünya petrol ihtiyacını giderebilmek adına en önemli alternatiflerden birini teşkil etmektedir. Tabi ki böylesine öneme haiz bir alanın üzerinde küresel bir mücadelenin yanında, bölgesel bir rekabetinde olması gayet doğal ve dahası kaçınılmazdır. Bu süreci iyi okuyabilmek adına önce Hazar Bölgesi ve Hazar Havzasının neresi olduğu, sonrasında bölgenin kısa petrol tarihi verilerek; günümüzde devam eden mücadelenin siyasi, iktisadi, sosyal ve hukuki yönleri üzerinde durulacaktır.
Hazar Bölgesi:
Hazar Denizi 424.300 km2’lik bir alanı kapsayan, nehir-kanal şebekesi dışında denizlerle ve okyanuslarla herhangi bir doğal bağlantısı bulunmayan bir tuzlu su kitlesi niteliği ile dünyanın en büyük iç gölüdür. Büyüklüğünden dolayı deniz olarak da adlandırılan Hazar Denizi’nin uzunluğu 1050 km, eni ise 450 km’dir. Don ve Volga nehirlerinin kollarına eklenen kanallar aracılığı ile Karadeniz ve Baltık Denizine bağlanan Hazar Gölü’nün sahip olduğu su hacmi ise 80 bin metreküptür. Ortalama derinliği 180 metre olan Hazar Denizi’nin en derin kısmı ise 1098 metredir.(2)
1991 yılına kadar Hazar Denizi’ne Sovyetler Birliği ve İran kıyıdaş devletler iken, Sosyalist Blok’un dağılmasından sonra Azerbaycan, Kazakistan, Rusya ve Türkmenistan kıyıdaş devlet durumuna gelmiş ve böylece İran ile birlikte kıyıdaş devletlerin sayısı beşe yükselmiştir.(3)
Hazar Petrolleri Tarihi:
Hazar Havzası’nda petrolün varlığı 8. yüzyıldan beri bilinmektedir ve bu havzadaki en zengin yataklardan birine sahip olan Bakü’de 15.yüzyıldan bu yana petrol çıkarılmaktadır. Önceleri sadece gaz lambalarında kullanılmak için sığ kuyulardan elde edilen petrol, 19. yüzyılın başından itibaren ticari önem kazanmaya başlamıştır. Bölge’de 1825’de 120 olan kuyu sayısı, 1840’larda 133’e, 1860’lı yıllara gelindiğinde ise 2272’ye ulaşmıştır. 1872’de yapılan gerekli yasal düzenlemelerin akabinde Bakü, kısa süre içinde dünyanın önde gelen petrol üretim merkezlerinden biri haline gelmiştir.(4) Bu dönemde, ileride dünyanın en prestijli bilim ödüllerinden biri olan Nobel Ödüllerine de ismini veren Nobel kardeşleri görmekteyiz. Diğer bazı yabancı yatırımcılar gibi, Nobel kardeşler de 19. yüzyılın ortalarından itibaren Bakü petrolleri ile ilgilendiler. Bu aileler, petrol sanayine girdikleri andan itibaren, bu alanda gerek teknolojik yenilikleri gerekse yatırım alanındaki farklı düşünce modellerini de beraberlerinde getirdiler. İsveç vatandaşı olan Robert Nobel, Bakü petrollerine yatırım yapan ilk yabancıydı. 1875′te satın aldığı küçük bir rafineri ile kendi şirketini kurdu. Sonrasında yaşadığı mali sıkıntılardan ötürü 18 Mayıs 1879′da bu şirketi “Tovarişestvo Neftyanogo Proizvodstvo Bratya Nobel” (Nobel Kardeşler Petrol Üretim Cemiyeti) anonim şirketine dönüştürdü. Kardeşler, Rusya petrol sanayiinin tamamına sahip olmak için büyük çaba harcamışlardı. Bu amaçla, fabrikaların kurulmasında büyük rol oynarken, taşımacılık sektörünün ve iç pazarda petrol ticaretinin neredeyse tamamını elinde bulunduruyorlardı. Sahip oldukları şirketin kurulduğu günden itibaren uzun zaman kendisine ait petrol sahası olmayan ve sadece tasfiye ile uğraşan Nobel Kardeşler’in 1910 yılında 25 farklı petrol bölgesinde (Bibiheybet, Ramana, Sabuncu, Maykop ve Çeleken gibi) 1517 desyatin arazisi vardı. Bu toprakların bin desyatinden fazlası petrol üretiminde kullanılmaktaydı.(5)
Nobellerden sonra bölgede dünyanın sayılı zenginlerinden olan Rothschild ailesi sahneye çıkmıştır. Aile, Adriyatik’teki rafinerisine ucuz petrol götürme amacıyla parasızlıktan durmuş olan Bakü-Batum demiryolunu yapmaya ikna oldu. 1883’te tamamlanan demiryolu ile Batum dünyanın en önemli liman şehirlerinden birisi haline geldi.(6) 1880’de ailenin Fransa’daki kolu Bakü petrolleri üzerinde inisiyatifi ele geçirdi. Ucuz Bakü petrollerini İstanbul ve Marmara Boğazlarından geçirip kendi rafinerilerine ve dünya pazarlarına ulaştırmak için çabaladı. İnşa ettiği bu demiryolu ile Bakü petrollerini dünya pazarına açan aile, satabileceğinden fazla petrol elde etmeye başladı. Amerikalı rakibi Rockfeller’e ait Standart Oil’le olan mücadeleyi kazanmak için fazla olan petrolü Süveyş Kanalı’ndan Uzakdoğu pazarlarına ulaştırmaya çalıştı.(7)
Sovyetler Döneminde, rejimin ortaya çıkardığı sıkıntılardan ötürü bölge dünya pazarında bir rekabete sahne olmaktan uzak kalmıştır. Sonrasında, dağılma ile birlikte konu çok daha karmaşık bir hal almış ve Hazar’a kıyısı olan 5 ülkenin pastadan ne nispette pay alacağı meselesi Hazar Denizinin hukuksal statüsü ile ilgili bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Bölgenin olası petrol rezervine bakıldığında olayın önemi ve ilgili ülkelerin bu konuda neden bu denli hassas oldukları daha net bir şekilde anlaşılacaktır.
Hazar Petrollerinin Dağılımı:
Tamamına yakını kadimi Türk Bölgesi olarak bilinen Hazar havzası çevresi ikinci Basra Körfezi olarak nitelendirilmektedir.(8) Fakat bu güne dek Hazar Bölgesinin petrol rezervleri üzerinde kesin ve net bir rakama ulaşılamamıştır. ABD Enerji Bakanlığının (EIA) verilerine göre Hazar bölgesinin kanıtlanmış petrol rezervleri 17,2-71,7 milyar varil arasında olduğu düşünülmektedir. Olası rezervleri de buna eklediğimizde bu rakamın 203,2-257,7 milyar varil olacağı değerlendirilmektedir.
Rusya Federasyonu’nun ve İran’ın, bölge dışında çok zengin petrol kaynaklarına sahip olduğu bilinmesine rağmen Hazar bölgesinde sahip olduğu petrol kaynakları bölgedeki diğer 3 Türk Cumhuriyeti olan Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’a göre yok denecek kadar azdır.(9)
1990 yılı itibarıyla, sadece kıyı bölgeleri dikkate alındığında en fazla ham petrol üretiminin gerçekleştirildiği ülke olarak günlük 602 bin varil ile İran olduğu görülür. Onu 259 bin varil/gün ile Azerbaycan takip etmektedir. Bu beş ülkenin günlük petrol üretimi ise 1,130 bin varildir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki süreçte üretimin fazla değişmediği görülmektedir. 2000 yılı tahminlerine bakıldığında, toplam üretim günlük 1,132 bin varildir. Bölge ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra da üretim seviyesinin fazla değişmemesinin en önemli sebebi bölge içinde yapılan yatırımların henüz tamamlanamamış olmasıdır.
İhracat rakamlarına bakıldığında, 1990 yılı itibarıyla bölgenin toplam petrol ihracatı günlük 255 bin varil olarak gerçekleşmiştir. Yine burada da toplam payda içerisindeki en yüksek değer, 109 bin varil/gün ile İran’a aittir.(10)
Hazar Denizi’nin Hukuki Statü Sorunu:
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, ideolojik rekabet yerini ekonomik rekabete bırakmış, çevresinde yeni bağımsız ülkelerin yer aldığı, petrol ve doğal gaz rezervlerinin önemli bir kısmını barındıran Hazar Havzası, bölgesel ve küresel güçlerin dikkatini çekmiştir.(11) Hazar havzasını ve çevresini bu denli eşsiz yapan bölgenin sahip olduğu “Hidrokarbon Enerji Kaynakları”’dır. Bu haliyle coğrafya küresel güçlerin, büyük petrol şirketlerinin iştahını kabartmaktadır. Yine bu bölgeyi dünya politik gündemin “TOP 10” listesine taşıyan unsur da Enerji Rezervlerine ev sahipliği yapması ve Stratejik Boru Hatları güzergâhının kaderini tayin etmesidir.(12) Böylesine öneme haiz bir coğrafya şüphesiz ki bir çok sorunu bünyesinde barındıracaktır. Sorunun küresel boyutu bir tarafa bırakılırsa, daha öncesinde bölgesel bir sorun olan Hazar havzasının paylaşımı meselesi çözüme kavuşturulmak mecburiyetindedir. Çünkü mevcut sorunun çözümü, bu petrol pastasından hangi ülkenin ne nispette faydalanacağı ile doğrudan ilintilidir.
Kuzeyden güneye 1.200 km uzunluğunda ve batıdan doğuya 320 km genişliğinde olan Hazar denizinin en geniş yeri 554 km ve en dar yeri ise 200 km’dir. Sahillerinin toplam uzunluğu 7.010 km’dir. Hazar’ın Kazakistan’la 2.340 km, Rusya Federasyonu’yla 1.930 km, Türkmenistan’la 1.200km, Azerbaycan’la 800 km ve İran’la 740 km uzunluğunda kıyısı bulunmaktadır. Büyüklüğünden ötürü deniz olarak da kabul edilen Hazar; Rusya Federasyonu, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan ve İran tarafından çevrili, nehirler ve kanallar dışında herhangi bir denize çıkışı olmayan, dünyanın en büyük gölü durumundadır (13) Görüldüğü üzere coğrafi konumu ve yapısı, deniz üzerinde birden çok ülkeye söz hakkı tanımakta; her ülke mevcut kaynaklardan maksimum ölçüde faydalanmayı amaçladığı için de bu durum ilgili ülkeler arasında bir sorun yaratmaktadır.
Hazar’ın statüsü Sovyetlerin dağılmasına kadar SSCB ve İran arasındaki antlaşmalarla düzenlenmekteydi. Daha 1921 Dostluk Antlaşması’yla, İran ve Sovyet gemilerinin Hazar Denizi’nde serbest dolaşmaları kararı alınırken, 1935’te bu hükme ilaveten 10 millik balıkçılık bölgesi kurulmuştur. 1940 yılında imzalanan antlaşmada ise deniz yüzeyinin ve dibinin ortak kullanımı öngörülmüştür. Hazar Denizi’nin Sovyetlere ait olan kısmı, 1970’te Azerbaycan, Kazakistan, Rusya ve Türkmenistan arasında paylaştırılmıştır. 1991’den sonra Azerbaycan ve Kazakistan, 1970’te kendilerine verilmiş bölgelerde egemenlik hakları olduğu iddia etmişler ve de Hazar’a kıyıdaş olan beş devlet arasında Hazar’ın göl mü deniz mi olduğu konusunda ihtilaf çıkmıştır. Azerbaycan ve Kazakistan’ın, Hazar’ın deniz olduğunu iddia etmelerine karşın, Rusya ve İran, Hazar’da fazla petrol ve doğalgaz kaynakları olmadığını öne sürerek, göl olduğunu savunmakta ve kaynakların eşit paylaşımından yana tavır almaktadırlar.(14)
1994 senesine kadar Hazar’ın statüsü belirsiz bir konu olarak kalmaktaydı. Bu tarihte Azerbaycan hükümeti, Amerika ve Avrupalı şirketlerin oluşturduğu bir konsorsiyumla 8 milyar dolarlık bir anlaşma imzalamıştır. Bazı kesimlerce “Yüzyılın Anlaşması” olarak da nitelendirilen bu girişim ile Bakü’ye bitişik kıyılardaki Güneşli, Çırak ve Azeri sahalarından 4 milyar varil petrol çıkarılması öngörülmekteydi ve bu üç sahanın üç yıl boyunca toplamda 511 milyon ton ham petrol üreteceği beklenmekteydi. Devam eden süreçte Azerbaycan Eylül 1994 tarihli petrol anlaşmasından sonra 1995 ve 1996 yıllarında da üç ayrı anlaşma daha imzalamıştır. Onu Tengiz petrol sahasının ihaleleri ile Kazakistan takip etmiştir. Buna karşın denizin diğer iki kıyıdaş devleti olan Rusya ve İran ise bu ihalelere tepki göstererek Hazar’ın statüsü sorununu sürekli olarak gündemde tutmaya gayret sarf etmektedir.(15)
Hazar’ın statüsü konusunda bölge devletleri farklı görüşlere sahiptir. Azerbaycan, Sovyetler ile İran arasında imzalanan anlaşmaların sadece denizcilik, balıkçılık gibi konuları belirlediği için denizin sahip olduğu petrol kaynaklarının kullanımı ile ilgili bu anlaşmaların kullanılamayacağını iddia etmektedir. Dahası, Sovyet yönetiminin Hazar Denizi’ni 1970’te Sovyet ve İran denizi olmak üzere ikiye böldüğünü, Sovyet kısmının ise Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Rusya arasında bölündüğünü savunmaktadır. Azerbaycan, denizin kendi payına düşen kısmında istediği gibi kullanım hakkına sahip olduğunu beyan etmektedir.
Rusya’nın Hazar Denizi konusundaki bu sürece ilk tepkisi 1994 yılında gerçekleşti. Azerbaycan sözü edilen 8 milyar dolarlık anlaşmayı yapmak için görüşmelerde bulunurken, Rusya, İngiltere’nin Moskova elçiliğine yapılan anlaşmaların tanınmayacağına ilişkin bir nota gönderdi. Ayrıca, Rusya Dışişleri bakanlığı aynı yılın sonuna doğru BM Genel Sekreterliğine sunduğu mektupta Hazar Denizi’nin statüsünün korunması için çaba sarf ettiğini, bunun aksine yapılacak davranış ve uluslararası anlaşmaları hiçbir şekilde kabullenmeyeceğini tehditkâr ifadelerle bildiriyordu. Rusya, BDT’nin kuruluşu sırasında Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’ın da Almatı Deklarasyonu’na imza atmış olmaları sebebiyle Sovyet döneminde Hazar Havzasıyla ilgili yapılan anlaşmaların bu devletler için de geçerli olduğunu ileri sürmektedir.(16)
Bu yazıda Hazar’ın statüsü ile ilgili tarafların dayanak olarak kullandıkları Hazar Havzasıyla bağlantılı anlaşmalara ve de kıyıdaş ülkelerin ayrı ayrı görüşlerine teferruatıyla yer verilmeyecektir. Fakat şunun bilinmesi gerekir ki; Hazar’ın statüsüyle ilgili temel mesele onun göl mü yoksa deniz mi olduğu sorunsalından kaynaklıdır. Çünkü Hazar’ın göl veya deniz olarak tanımlanması, hukuksal açıdan bir hayli farklı sonuçlar doğuracaktır. Bu haliyle, Hazar’ın kullanımı ve paylaşımı için temelde iki önemli öneri vardır. Bunlardan ilki “condominium”(ortak mülkiyet) olarak da belirtilen ortak egemenlik görüşü, diğeri ise sektörel paylaşım görüşüdür.(17) İşin tarihsel uygulama boyutu incelenerek tarafların daha sağlıklı ve uzlaşıcı bir karar verebilmeleri mümkün gözükmektedir.
Sonuç:
Geçmiş dönem ABD Başkanlarından Bill Clinton, “21. yüzyılda ABD’nin en önemli stratejik görevi Avrasya bölgesinde stratejik bir blok kurulmasına engel olmaktır” demiştir. Yine Hazar enerji kaynakları ile yakından ilgilenen ABD bir yazar olan Gerald Robins ise; “İpek boru hatlarını kontrol edenin dünyayı da kontrol edeceği” tespitinde bulunmuştur. Hazar enerji kaynaklarının büyük bir kısmına sahip olan Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’ın, bu kaynaklardan etkin bir şekilde faydalanabilmesinin temel şartı bu kaynaklarını uluslararası pazarlara mümkün olduğunca “aracısız” ve süratle ulaştırabilmektir.(18) Bu konu da yine esasen Hazar Havzası’nın paylaşımı ile doğrudan ilintilidir. Çünkü sahip olduğunuz kaynaklar ne denli çok olursa olsun bunları istediğiniz şekilde nakliye demediğiniz müddetçe hiçbir önem arz etmez. Petrolün taşınması konusu da yine petrol’ün varlığı kadar mühim bir meseledir. Bu sebeple bu sorunun çözülebilmesi için Hazar Denizi’ndeki hukuksal anlaşmazlıkların bir an evvel giderilmesi gerekmektedir.
Bush dönemi ABD Başkan Yardımcısı Dick Chenney 1998’de Halliburton’u temsilen katıldığı Kazakistan’da petrol şirketlerinin düzenlediği bir konferansta “tarihin hiçbir döneminde Hazar bölgesi kadar bir anda böylesi bir stratejik öneme sahip olan bir toprak parçası hatırlamıyorum” demiştir.(19) Dünyanın süper gücünü temsil eden birinin söylemiş olduğu bu sözler dahi bölgenin önemi açıklamakta yeterlidir. Yapılan bu çalışmada öncelikle böylesine güçlü bir potansiyele sahip olan Hazar Havza’sının sahip olduğu petrol rezervi hakkında elde edilmiş bilgiler verilerek bölgenin önemine vurgu yapılmıştır. Bu yapılırken olayın tarihsel sürecine de değinilmiştir. Son bölümde, farklı yasal düzenlemelere tabi kılınacağından Hazar’ın göl mü, deniz mi sorusu ve bu soruya tarafların sunduğu çözümlerden bahsedilmiştir.
Hazar Denizi’nin statüsü, sahip olduğu devasa kaynaklar sebebi ile sadece bölgesel bir sorun olarak irdelenmeyip, küresel güçlerinde olaya müdahil olmasına sebebiyet vermektedir. Bu süreçte tarafların her biri, realist yapıdaki uluslar arası ilişkilerin doğasına uygun olarak alabileceğinin en fazlasını alma gayretindedir. Bu konuda verilecek kararlarda sadece ilgili kıyıdaş devletlerin değil, diğer ülkelerinde katılımcı olarak bulunması küçük devletlerin lehinde bir denge unsuru olabilir. Çünkü Rusya bölgede sahip olduğu jeopolitik konumunu da kullanarak, özellikle Hazar’a kıyısı olan 3 kıyıdaş Türk Cumhuriyeti üzerinde baskı kurma gayreti içerisindedir. Sürecin sonunda alınacak karar ne olursa olsun bölgede yeni bir istikrarsızlığa sebebiyet vermeyecek ve tarafların hepsinin onaylayacağı bir nitelik taşımak zorunluluğundadır.
Halil İbrahim Uğraş
28.02.2013
Notlar:
1. www.uralakbulut.com.tr/wp-content/uploads/2009/11/SANAYİ-DEVRİMİ-DÜNYANIN-GİDİŞİNİ-DEĞİŞTİRDİ-HAZİRAN-2011.pdf
2. İsmail Hakkı İŞÇAN; Uluslararası Enerji Güvenliği Açısından Hazar Bölgesi Enerji Ekonomisi ve Hazar Denizi’ni Paylaşım Sorunu, 2010, s.65-66
3. Cavid ABDULLAYEV; Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Hazar’ın Statüsü ve Doğal Kaynaklarının İşletilmesi Sorunu, 1999, s.256-257
4. Kazbek ZHAISSENBAYEV; Hazar Havzası Enerji Kaynakları ve Bölgesel Politikalar, 2004, s.8-9
5. http://www.chronicledergisi.com/nobellerin-bilinmeyen-baku-gunleri/
6. http://arsiv.zaman.com.tr/1998/11/17/yazarlar/2.html
7. http://yenisafak.com.tr/arsiv/2005/mayis/06/ikaragul.html
8. Salih AYNURAL, Abdulkayyum KESİCİ; Türk Dünyasının Petrol ve Doğal Gaz Zenginliği, 2005, s614
9. Zeliha VURAL; Hazar Havzası Enerji Kaynaklarının Uluslar arası Politikadaki Yeri ve Türkiye’ye Etkisi, 2006, s24-25
10. Bayram GÜNGÖR; The Importance Of Oil And Natural Gas Resources In The Caspian Basin For Regional Development, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi
11. http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=604:hazar-havzasnda-enerji-diplomasisi&catid=131:enerji&Itemid=146
12. http://glopol.org/tr/2011/08/23/hazar-havzasi-uzerine-kisa-bir-inceleme/
13. Yavuz ÖZDEMİR; Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın Enerji Potansiyelleri ve Politikaları, 2007
14. Aslıhan P. TURAN; Hazar Havzası’nda Enerji Diplomasisi
15. Anar GAYIBOV; Hazar Havzası’nın Doğal Statüsü ve Bakü-Ceyhan Boru Hattının Ekonomik Değerlendirilmesi, 2005, s20
16. Mustafa GÖKÇE; Sovyet Sonrası Dönemde Hazar Çevresine Yaşanan Rekabet, 2008, s186
17. Selçuk ÇOLAKOGLU; Uluslararası Hukukta Hazar’ın Statüsü Sorunu, s115
18. http://www.enerji2023.org/index.php?option=com_content&view=article&id=105:avrasyada-enerj-eksenl-btmeyen-qbueyuek-oyunq-2&catid=15:stratej&Itemid=251
19. Necdet ÖZALP; Büyük Oyunda Hazar Enerji Kaynaklarının Önemi ve Konumu, 2004, s3