Bundan 10 sene evvel, 19 Ekim 2003 tarihinde mazlum, kahraman, cesur ve güzel Müslüman Boşnak milletinin fazıl, arif ve Mücahid lideri ALİJA (ALİYA) İZZETBEGOVICrahmet-i Rahman’a kavuştu.
Müslüman Boşnak milletinin bizim gönlümüzde ve tarihimizde yeri müstesnadır. Osmanlı’nın en çok önem verdiği Müslüman toplumların başında gelmiş, her daim Devlet-i Âliye-yi Osmâniyye’ye sadık kalmış bir millettir Boşnaklar. Bu samimiyet ve sadakatin mükafatını da fazlasıyla almışlardır. Osmanlı hem bölgeye birçok yatırım yapmış hem de Boşnak kökenli başta vezir ve vezir-i azamlar olmak üzere birçok devlet adamını istihdam etmiştir. Hatta o kadar ki, Saraybosna`ya 85 km mesafede bulunan 70 bin nüfuslu Travnik`te 19 Osmanlı vezirinin türbesi bulunduğundan bu şehre “Vezirler Şehri” ve “Bosna’nın İstanbul’u”denilmektedir.
Biz Boşnakları çok severiz, onlar da bizleri. Boşnak Edebiyatı’nın güçlü ve duygulu kalemi -Allah rahmet etsin- Mehmed Alija Mak Dizdar’ın aşağıdaki mısraları, yarım asır önce bile aramızdaki ilişkilerin koparıldığı bir zamanda bu coğrafyanın, Osmanlı torunları olan bizlere nasıl baktığını gözler önüne sermektedir:
“Bosna lale, çayır, çimendir,
Hacıbey çiçeği ve ıhlamur ağacıdır,
Bunların hepsi
Benim Bosna’mındır,
Bundan başka bir şekilde olamaz.
Bosna benimdir,
Tek vatanımın adıdır,
Dedemin, babamın mührüyle teyid edildi,
Vatanımın annesi ise Türkiye’dir
Bundan başka bir şekilde olamaz…”
Biz aslında Bosna’yı, Boşnakları ve Büyük İrfan ve Devlet adamı ALİJA’yı çok geç ve trajik bir hadiseyle tanıdık. Tarihin en büyük soykırımlarının yer aldığı Boşnak-Sırp/Hırvat Savaşı cereyan etmeseydi bu kadar tanır ve muhabbet duyar mıydık acaba Bosna’ya; emin değilim.
Çocukluğum ve gençlik yıllarım Bosna’dan, Sancak’tan, Kosova’dan ülkemize farklı dalgalar halinde farklı tarihlerde hicret eden Boşnakların arasında geçti. İzmir’in şirin sayfiye beldesi Urla’da evinde kirada oturduğumuz Boşnak aile vasıtasıyla ilk kez Boşnaklardan, dillerinden, kültürlerinden, leziz mutfaklarından haberdar olduktan sonra, muhterem babamın görevi sebebiyle taşındığımız Karşıyaka ilçesindeki meşhur göçmen mahallesi Demirköprü’de de diğer Balkan göçmeni unsurlarla birlikte Boşnak kardeşlerimizle hemhal olduk. Arkadaşlarım hep onlardandı. VOLİM TE (seni seviyorum demeyi) 15 yaşımda öğrendim. Ancak o kahrolası soykırımlar başlayana kadar hakkıyla bilemedik, tanıyamadık Boşnakları millet olarak. Savaşın ilk günlerini, o ekranlara yansıyan katliam görüntülerini dün gibi hatırlıyorum. Üniversite 1. sınıftaydım Ege Üniversitesi’nde. Birçok arkadaşımız ilk kez Boşnak Realitesi ile karşılaşmışlardı. O zamana kadar Boşnakları sadece göçmen ve Türk zanneden toplumumuz olayın farkına ancak vardığında yüzbinlerce Müslüman Boşnak kardeşimiz şehid düşmüştü. Allah hepsini cennetine koysun.
Boşnakları bu savaş hengamında daha yakinen tanımamıza yardımcı olan en büyük etken de onların Mücahid lideri ALİJA İZZETBEGOVİC oldu. Gerek savaş esnasındaki vakur ve cesur tutumu, sürekli izzetli ve adil bir barışı araması, o güzel siması bizleri mest etti. Zamanla, daha sonra Bosna’yı kuran ve yıllarca idare eden SDA (Stranka Demokratske Akcije)-Demokratik Eylem Partisi’nin çekirdeği olan Mladi Muslimani – Genç Müslümanlar teşkilatının yaşayan ve bazısı rahmetli olan önde gelenleriyle yaptığım görüşmelerde ALİJA’yı daha net tanıma imkanını yakaladım. Savaşı bitiren Dayton Barış Anlaşması’nın imza edildiği o Kara Gün’de, Mladi Muslimani’nin önde gelenlerinden ve ALİJA ile yıllarca birlikte Medrese-i Yusufiye’de hapis yatan Prof. Dr. İSMET KASUMAGİC’le beraberdim. Yine hapis ve dava arkadaşlarından alim Prof. Dr. DZEMALUDDİN (CEMALUDDİN) LATİC’in Srebrenica soykırımı madurları için kaleme aldığı manzum tiyatro eseri “Srebrenicki Inferno-Srebrenica Cehennemi” eserini Türkçe’de Suat Engüllü’nün muhteşem tercümesiyle, bir şiir gecesinde yanımda LATIC olduğu halde ilk kez okuma şerefine nail oldum. Hasılı rahmetliyi hayatı, mücadelesi, dostları ve eserleriyle tanıma olanağı buldum. Silah arkadaşlarından Şeyh Halil BYRZİNA, Gorazde Kahramanı aziz dostum Nedzat (Nejat) KURTOVIC ile ALİJA hakkında çok konuştum. Biricik oğlu Bakir İZZETBEGOVIC, Mladi Muslimani’nin şimdiki genç Başkanı aziz aile dostum Edhem BAKSIC ile görüştüm. Özellikle de onunla çok uzun süre zaman geçirmiş olan Gazeteci-Yazar dostum Mehmet KOÇAK vasıtasıyla O’nun sarsılmaz imanını, benzersiz tevazuunu tahlil ettim ve sonuçta kendisi için bir sıfat gibi her yerde, zamanlı-zamansız sarfedilen “BİLGE KRAL” kelimelerinin gereksiz ve anlamsız olduğu kanaatine vardım.
Niçin mi?
Evet, O sonuna kadar bir Müslüman Bilge’ydi. Buna kimse itiraz edemez. Benim itirazım O’nun “KRAL” olarak tavsif edilmesinedir. Zira;
KRAL: Genellikle hükümdarlığın babadan oğula geçtiği monarşilerde mutlak otorite sahibi kişi, hükümdardır. Kral tabiri daha çok Avrupa`lı devletlerde kullanılırken doğuda, padişah, şah, hakan gibi muadilleri kullanılır.
Kral, iktidarının kaynağını geleneksel otoriteden alır. Bu gelenek krallığın tek bir soy boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmasını güvence altına alır. Çoğunlukla kralın en büyük oğlu kral olur.
Yani KRAL kelimesi ALİJA ile birlikte hele hele BİLGELİK’le birlikte kullanılamayacak kadar olumsuz bir anlam taşımaktadır benim gözümde.
Hiçbir tahta oturmamış, vazifesini ve meşruiyetini yalnızca milletinden almış, ganimet yememiş, görevi kendi isteğiyle bırakmış ve yerine evladını bırakmamışbununla da kalmayarak sıradan bir Boşnak vatandaşı gibi sadece 150 EURO (330 TL) emekli maaşı ile tekaüde ayrılan, sade bir açıkhava mezarında şehitlerle koyun koyuna yatan bir KRAL olur mu hiç? KRAL kelimesi ALİJAMIZA bir hakarettir aslında…
Müslüman Boşnak milletinin bu kahraman, aziz, bilge, fazıl ve Mücahid liderini, büyük Devlet ve İrfan adamı ALİJA’yı vefatının 10. sene-i devriyesinde rahmetle anıyorum.
Yavuz Selim KURT